Henüz 8-9 yaşlarındaydım….
Okul öncesi yada sonrası ilk durağım ÇATLADI KAPI balıkçı
barınağı olurdu.
Burada iskele üzerinden tahtaya sarılı 20-30 metre 0.15
misina ve sinek iğneden ibaret takımlarımızla canlı gümüş balıklarından yem
yaparak zargana avlardık.
Yine bir zargana yakalamış çekiyorken anlık bir vuruşun
peşinden oltamın ucunda yarım bir zargana ile karşı karşıya kalmıştım. Ama o ne
kusursuz bir ısırıktı öyle. Hemen büyüklerime sordum ‘’bunu ne kesmiş’’ diye.
Cevap çok netti ‘’Ooooo canavar bu evlat canavar’’…
Lüfer ile ilk tanışmamızda böyle olmuştu. Uğruna
padişahların gümüş zokalar döktürdüğü, özel kaşıklar dövdürdüğü bu muhteşem
balığı biraz yakından tanıyalım mı, ne dersiniz ?
Dilimin döndüğünce, kendi tecrübelerimden ve çeşitli
kaynaklardan bu güne kadar araştırarak edindiğim bilgileri aktarmaya
çalışacağım.
Uzun bir vücut yapısına sahip olup, 2 adet sırt yüzgecine
sahiptir. Kuyruğu çatallıdır. Çok keskin sivri ve güçlü dişlere sahiptir. Boyun
kasları çok güçlü olup, ağzı iridir. Yan çizgileri neredeyse düz olup, pullarla
örtülüdür. Ender de olsa, Uzunluğu 110 santimetreye, ağırlığı 11-12 kilograma
ulaşabilir. Özellikle sonbahar ve kış aylarında eti çok lezzetli olup, ticari
değeri yüksektir. Ilık suları seven
lüfer, bu sularda 200 metre derinliğe kadar inebilir. Genelde sürü halinde
hareket eden lüferin psikolojisi sürüden ziyade yanındaki diğer lüferi yemekten
geçer. O kusursuz bir katildir. Etçil yırtıcı bir balık olduğu için, beslendiği
balıklardan aldığı civayı vücudunda biriktirir. Bu nedenle kofana boyuna
erişmişlerin çok fazla tüketilmesi (özellikle çocukların) iyi değildir. Ciddi
anlamda lüfer yüzünden civa zehirlenmesi vak’a sına rastlanması fazla olmasa
da, civa yüzünden bir porsiyon köpek balığı etinin bir yetişkini
öldürebileceğini de unutmamak lazım :)
Ağustos sonlarına doğru Karadeniz’den yürümeye başlayan
lüfer, genelde eylül ortalarında (bazen ekim başını bulur) boğaza giriş yapar.
Boğaza girmeden önce ilk avlarını Riva Eşek adası civarlarında ve Kilyos ile Roke
kayalıklarında verir.
Daha sonra boğaza giren balık, Rumelifeneri, Umuryeri,
Büyükdere,Yeniköy güzergahından, boğazın her iki yakasından av vererek
Sarayburnu’na kadar ilerler. İşte esas curcuna burada başlar.
İşin içine Tekirdağ üzerinden Marmara’nın balığı da katılınca,
Sarayburnu boru üzeri ile Sarayburnu taşlıklarında, tekneden ve karadan güzel
avlar verir.
Bu bölgede balığın baş yemi tekne için canlı zargana (uzun
olta), kıyıdan avlananlar için izmarittir.(klasik mantarlı takım)
Marmara’dan iki kanat halinde hareket eden balık,
Gebze,İzmit Körfezi, Bandırma, Bursa, Kumburgaz Silivri, Şarköy üzerinden Çanakkale’de
muazzam avlar vererek Ege’ye iner. Düzenli göç alışkanlığı olmayan bu balığın
bir kısmı ilkbahar aylarında dünya üzerinde sayılı lüfer üreme merkezlerinden
biri olan Karadeniz’e yumurta bırakmak üzere geri döner.
Sularımızda yaşayan en yırtıcı türlerden olan lüfer için tam
bir katil diyebiliriz. Bu balık için aç ya da tok olmasının bir önemi yoktur.
Zevk için öldürür desek yeridir. Önüne çıkan kendinden ufak ya da kendi çapında
her balık onun için potansiyel yemdir. Karşısına çıkan yemi tok olsa dahi keser
atar. Yarım kalan yeme dönüp bakmaz bile. Geriye kalan da genellikle kafa
kısmıdır. Aslında bu bir taktik de olabilir. Çünkü her lüfer diğer bir lüfer
için aynı zaman da potansiyel avdır. Her zaman birbirinin açığını kollarlar.
Gördüğü ava hamle yapan lüferin peşinde başka bir avcı lüfer de vardır. Yemi
kesip kalanını bırakması da bu bağlamda bir oyalama taktiği de olabilir mi
acaba ? bence olabilir :)
Lüfer avın da 3 önemli nokta vardır.
1-Parlak
2-Daha Parlak
3-Çok Daha Parlak
Evet, lüfer avında en önemli nokta yeminizin, iğnenizin,
tüyünüzün, mantarınızın, sahtenizin, zokanızın, kaşığınızın,… daha doğrusu ne
kullanıyorsanız onun parlak olmasıdır.
Parlayan dikkatini cezbeden her şeye saldırır. Bu noktada
kaliteden ziyade kullandığınız ekipmanın parlak olması önemlidir.
Avı zor gibi gözükse de aslında çok kolay ve keyiflidir.
Önemli noktalardan biri de, klasik mantarlı yemli av sırasında takımınızın
boşluk bırakmadan gergin bir şekilde durmasını sağlamaktır. Sebebi ise; lüfer
diğer balıklar gibi yakalandığı zaman kafa atıp sağa sola basmaz. Aksine,
iğneyi yutmuşsa daha da ileri hareket eder ve misinaya doğru hamle yapar. Bu
ileri hareketinden dolayı ilk tasmayı atıp seri bir şekilde sarmak çok
önemlidir. Zamanında davranıp çok seri bir şekilde sarmadığınız sürece genelde
kazanan canavar olacaktır. İleriye doğru öyle seri yüzer ki, çoğu zaman takım
boşalır ve balığın kaçtığı hissine kapılırsınız
Çok inatçı, hırslı ve gözü karadır. Sahte (maket, yada sert
balık) ile yapılan avlarda, saldırdığı zaman yeme diş geçiremediği için daha da
saldırganlaştığı gözlemlenmiştir. Yani ilk hamleden sonra dönüp gitmez, tekrar,
tekrar sahteye hamle yapar.
Cinsel olgunluğa ortalama 24 santim boyunda ulaşır. Bir
birey ortalama 60 ila 80 bin yumurta bırakır. Çok çabuk büyürler.Dünyada ki en
önemli lüfer üreme meralarının başında Karadeniz gelir.
Yemli avlar için surf diye tabir ettiğimiz 420 cm kamışlar
ve bu kamışlara uygun makineler kullanılmalıdır. http://www.avdeposu.com.tr/SHIMANO-Surf-TE-vengeance-CX-430-200-VCXSFTE4320,PR-32862.html , http://www.avdeposu.com.tr/SHIMANO-SUPER-AERO-FLIEGEN-SD-BIG-PIT,PR-114945.html , http://www.avdeposu.com.tr/SHIMANO-SUPER-AERO-SPINJOY-XT-41-BB-SURF-MAKINE,PR-114931.html
) tercihe göre mono misina kullanılacaksa 0,28 – 0,35 mm arası uygun olacaktır http://www.avdeposu.com.tr/OKUMA-BLUEFISH-028-MM-300-MT-BEYAZ-MISINE,PR-33317.html
örgü ip ise 0,12 ila 0,19 mm arasında kullanımı makuldür. http://www.avdeposu.com.tr/POWER-PRO-275-MT-SUPER-8-SLICK-013-MM-8-KG-AQUA-GREEN,PR-124904.html
Kullanılacak yemli takımlar günümüzde fosforlu ve hologramlı
olarak karşımıza çıkmaktadır. Renk ve boy seçimleri avlanılacak bölgenin derinliği
ve balığın yeme alışkanlığına göre seçimi uygun olacaktır.
İstanbul boğazında yemli ve kurşun arkası sahteler ile
avcılık konusunda detaylı bir yazı yakın gelecekte
paylaşacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder